Mezopotamya ve Mısır, dünyanın tarihi gerçeklerinin yaşandığı toprakların en önemli yerlerinden biridir. Antik Mısır’dan birçok firavunun kızlarıyla veya kızlarının kardeşleriyle evlendirildiği bir dönemde Mezopotamya’daki kültürler içinde de çok değişik aile yapılarına tarihin ışığında şahit olmuşuz. Kleopatra’nın Roma krallarıyla evlenmesindeki nedeni, Mısır krallığının sülaleden çıkmaması için çok küçük kardeşiyle evlenme zorunluluğundan doğmuştur. Kardeşiyle evlenmeyi reddeden Kleopatra, Roma krallarına sığınmıştır. Bunu ansiklopedik bilgilerde ve o günün şartlarını gösteren birçok filmde seyredebilirsiniz.
Mısır firavunlarına taş çıkartan Güneydoğu topraklarında yaptığı eziyetlerle ve Allah’a isyan edişiyle bilinen Nemrut’un, Hz. İbrahim’e ateşe atmasını Allah’ı öldürme uğruna gökyüzüne kartallarla çıkışını yine başvuracağınız her bilgide bulabilirsiniz. İşte o dönemde Fırat ve Dicle’nin de Mezopotamya’ya verdiği geliri, Mısır’da da Nil Nehri verdiği için bu üç ırmağın akışı suladığı yerleri ve insanlık uygarlığına katkısı tarihte ayrı bir önem alır. İşte Nemrut’un Babil’e hakim olduğu zamanlarda eşi Semiramis güzelliğiyle ünlü biridir. Güneş tanrısına tapan o günün insanları firavunlarını Allah’ın oğlu veya bir parçası olarak kabul ederken, Semiramis’te kendisinin güneş tanrısından hamile kaldığını belirtmiştir. Güneş tanrısından hamile kalan Semiramis doğurduğu çocukla, çocuğun yetişkinlik çağına girmesiyle her türlü cinsel hayat ve her türlü cinsel fantezileri apaçık yaşamıştır. Nemrut ölür, Semiramis ölür. Cennete giden Semiramis’i tanrı güneş kabul etmez. “Daha sen yaşayacaktın” diyerek Semiramis’i bir yumurta içine koyarak dünyaya geri fırlatır. Dicle ırmağına düşen bu yumurtadan herkes bir kuş çıkacak diye beklerken, bir kanlı tavşan çıkarak Dicle kenarlarına doğru koşmaya başlar. Bugün Diyarbakır’daki tavşan tepesinin bu tavşanın koştuğu yer olmadığını kimse iddia edemez. İşte Semiramis’in tavşan olup bölgede görülmesinden sonra bölgenin dini rahipleri sunaklarda bakire genç kızlara tecavüz ederek onlardan doğan çocukları tanrı adına kurban etmeye başladılar. Bu gelenek bütün Hristiyan dünyasına Paskalya Bayramı olarak girmiş ve bunun sonucunda da içi boş yumurta kabuğu kırmızıya boyanıp Paskalya zamanında süs eşyası yapılmıştır. İçinden çıkan tavşan ise çikolatalara yansımış Paskalya’daki çikolataların hepsi tavşan tipindedir.
Biz bu işi uzaktan gözlediğimiz Müslüman âlemi olarak antik çağlarla ilgili bilgi veren kişilerden öğreniyoruz. Ve bugün bazılarının tavşanı yemediğini düşünürsek kimisi Semiramis’in kendisi, kimisi kanlı tavşan, kimisi üremesinde bir yılda defalarca ay hali olması hesabıyla gerekli şeyleri bilgi dağarcığımıza sunarlar. İşte o günün tavşanından bugünün tavşan tepesi köyüne gelirken bu işle ilgilenen insanlar 1949 yılında bir Amerikalı yazarın yazdığı ve 1955 yılında da dünyada en iyi hikaye ödülü derecesini aldığını açıkça belirtiyorlar. O Amerikalı nasıl oldu da Diyarbakır’a Tavşan Tepesine gelip eski mitolojilerden yola çıkarak yazdığı hikayenin dünya hikaye birincisi olması ve kitabın bugünkü nüshalarının sadece İsrail’de Süryanice olarak bulunduğunu bize açıklayınca elbet ki her düşünen kafa değişik yorumlara gidecektir. İnternette sosyal medyanın sunucuları bu hikayede tavşanların Tavşan Tepesi’nden kurtulmasını bir ahıra toplanmasını kaçmaması için ahırda arka ayaklarından birinin kırılmasını, bugünlerde ölen Narin’in bir ayağının yok oluşuyla ve kendini kurtarmak için Narin’in boğulduğu derelere koşmalarını bütün bildiklerimizle bağdaştırarak düşünüyoruz.
Bir başka hususta bu köye yani Tavşan Tepelilere soy adını veren Molla Gürani; Molla Gürani bir ilim, bilim ve din adamı. Yavuz Sultan Süleyman’ın alimin atının ayağından sıçrayan çamura değer verdiği din adamlarından birisi. Yani Fatih Sultan Mehmet’i büyüten ona tüm bilgilerini yükleyen ve daha sonra da Fatih’in her verdiği görevde başarı gösteren Osmanlı Şeyhülislamlarından birisi. Şimdi Tavşan Tepesi köyündeki Gürani ailesinin bir açıklaması “yani bizim soy adımız ulu bir kişiden gelmektedir demelerini Molla Gürani’yle Minik Narin’i şöyle bir bağdaştıralım. Molla Gürani öleceğinde (Hani ilim adamları kendi öleceğini bilirmiş ya, başındaki kişilere beni mezarıma koyarken ayaklarımdan sürüyerek koyacaksınız) demiş. Tabii ki başındakiler büyük ilim adamı Molla Gürani’ye saygılarından onu bir hasır üstünde ayaklarından asılarak mezarına defnetmişlerdir. Şimdi düşünelim Molla Gürani’nin soyundan gelen Tavşan Tepesi köylülerinin acaba bu ilim adamından aldıkları bir sır mı var yoksa Dicle Nehrinden fırlayıp çıkan Semiramis’in olayından bir inanca mı kapılmışlar? Herkes Tavşan Tepesi içinde sığınaklar ararken, silah depoları var derken, yok efendim amcayla Narin’in arasında ilişki kurmaya çalışırken, böyle şeyler yüzünden bir çocuğun boğulup parça parça edilmeye çalışılması olabilir mi? Bence insanların içinde saklı kalmış dini baskıların çeşitli şehirlerde zuhur etmesi ve kendilerini geçmişin o antik hikayeleriyle bugün birleştirmeleri sonucu böyle bir olay hasıl olmuştur. Henüz ben böyle yaptım, ben böyle yaptım denen sahte ifadelerin sonucunda belki de hiç aydınlatamayacağımız Narin kızın ölümü, gelecekte başka şekillerde tekrar zuhur edecektir. bunu bundan önce bu köyde öldürülen 17-18 kişinin DNA’larının incelenmesi sonucu biraz daha göreceğiz ya da şimdi İsrail’in vaat edilmiş topraklar rüyasının içinde bu Süryanice yazılmış Tavşan Tepesi hikayesini, asıl gerçekleri mi saklı?