ATEŞİN BOL OLSUN SARAH !

“Burası Huş’tur yolu yokuştur ,

Giden gelmiyor acep ne iştir ?”

Geçmişten bugüne eserlerimizin çoğu orijinalliğini kaybederek bizlere ulaşmıştır. Mesela “Burası Muş’tur” diye söylene gelen sözün aslı “Burası Huş’tur”. Girişi bununla yaptım çünkü belki de  çoğumuzun bilmediği bir konuya değinmek istedim.

Hicaz – Yemen cephesini hepiniz duymuşsunuzdur. Askerlerimizin koleradan kırıldığı , Fahrettin Paşa’nın yapmış olduğu olağanüstü savunma ile adını tüm cihana duyurduğu Hicaz Yemen savaşında dikkat çekilmesi gereken bir diğer konu da ;  İngiliz ajanı Lawrence ve Şerif Hüseyin’in iş birliği ile yapılan ihanetin sonrasında Hicaz Yemen cephesinde esir alınan 15.000 Osmanlı askerimizin Mısır’da bulunan Sidi (Seydi) Beşir kampına götürülerek yapılan sistematik işkencelere tabi tutulmalarıdır.

Şimdi gelin bu konuya biraz daha yakından bakalım.

 Medine’yi savunabilmek için orduyla beraber yola çıkan Fahrettin Paşa , Medine’ye vardığında müthiş bir tuzakla karşılaşıyor. Medine’nin (o dönem ki adı “Yesrib”) içine girdiklerinde görüyorlar ki ; bütün hurma ağaçları toplanmış, ağaçlarda yiyecek meyve yok , yenilebilecek bitkiler biçilmiş , su kuyuları taşla doldurulmuş ve tren yolları tahrip edilmiş ki ikmal gelmesin . Yani sizin anlayacağınız askerlerimiz, Medine’de yiyecek içecek olmadan Arapların ve İngilizlerin kuşatması altında kalmışlar. Mecbur kalan askerimiz çekirge bile yemek zorunda kalmıştır. Fahrettin Paşa bu yoklukta , “1 ay bile duramazlar” dedikleri savaşta, 6 ay boyunca Medine’yi savunmuştur. 6. Ayın sonunda mecburen çıkmak zorunda kalan Fahrettin Paşa, fidye ile serbest kaldıktan sonra yaşamış olduğu anıları anlatmıştır ve bu anılar günümüzde “Medine Müdafaası” adlı kitapta yer almaktadır.

Aç, susuz ve banyo yapamadığı için hastalanıp koleradan kırılan askerlerimiz, buradan alınıp Mısır’a götürüldü. Götürüldükleri yer , Seydi Beşir (Sidi Beşir) kampıdır. Askerlerimiz ihtiyaçlarını dile getirdiği anda orada tercümanlık yapan Ermeniler su istenilen İngiliz askerine “sana hakaret etti , sana küfür etti” diyerek tercüme edince  oradaki İngiliz askeri de , askerlerimizin bir kısmına dipçikle vurup bir kısmını da kurşuna dizmişlerdir.

Yazarken zorlandığım bu bilgileri arşivlerden ve de severek dinlediğim , takip ettiğim Ramazan Yetgin hocamdan öğrenerek sizlere aktarıyorum.

Uzun bir süredir su görmeyen askerlerimizi yıkamak için hazırlık yapan İngiliz askerlerine bir ajan engel oldu. Bu ajan İngiltere’ye çalışan Yahudi bir kadın , ismi de Sarah. Birden fazla kaynakta hakkında bilgi bulunan Sarah, bazı kaynaklara göre 1. Dünya Savaşında İngilizler için çalışan Nili adlı Yahudi casusluk halkasının önemli bir üyesidir.  Askerlerimizi yıkamak üzere hazırlık yapan İngilizleri durduran Sarah : “bunca askeri nasıl yıkayıp , tıraş edeceksiniz ?  kafasına benzini dökün yakın” diyerek akıllarına girmiştir. Sarah’ın sözlerine inanan İngilizler , askerlerimizin saçını ateşe verdikten sonra içine kimyasal madde karıştırdıkları su kuyusuna attılar. Bu maddelerden sonra kafalarındaki ateş tüm vücuduna yayılan askerlerimiz, o panikle dışarı çıkmaya çalışırken kafalarına dipçikle vurarak veya öldürerek engel olmuşlardır. Kuyuda ki madde sebebiyle gözleri kör olan askerlerimiz ileride İngilizlerin Sina yarımadasında bulunan Huş mevkiisine bırakmışlardır. Sarah denilen kadın bu sefer gözleri zaten kör olan askerlerimizin vücutlarına kesiklerin atılmasını istemiştir. Bunun sebebi ise çöl hayvanlarının kan kokusunu alarak yüzeye çıkmaları ve avlanmalarıdır. Zaten aç , susuz ve çıplak olan askerimiz bir yerden sonra gücünü kaybedecek ve yere düşeceklerdir. Yere düştükten sonra kan kokusunu alan çöl yılanı , çöl akrebi ve akbabalar bütün askerimizin hepsini canlı olarak şehit etmişledir. 15.000 askerimizden günümüze gelen yoktur. O yüzden Hicaz yemen cephesinde , Çanakkale şehitliğimiz gibi bir şehitliğimiz olmamıştır , bu yüzden türküsü yazılmıştır.

Sarah’ın sonu çok acı olmuştur . Bazı kaynaklara göre işkencelere dayanamayarak bir tabanca ile intihar etti , bazı kaynaklara göre ise  2 gün sonra 2 Filistinli tarafından bacakları ikiye ayrılarak öldürülmüştür.

“Burası  Huş’tur yolu yokuştur ,

Giden gelmiyor acep ne iştir ?”

https://twitter.com/SilifkeGazetesi
Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir