Kahvecilik , kahve , çay ocağı Türk kültürünün çok önemli bir parçasıdır. “gönül ne çay ister ne çayhane ; gönül sohbet ister kahve bahane.” Dediğimiz olay kahvelerde gerçekleşir. Bir yerleşim yerinde en az bir veya 2 kahve vardır. Kasabalar şehirler hatta büyük şehirler bunun cabası.
Kahveye önce gelen grup kapıya bakar, eğer iki kişiyse oturan , kapıdan ilk geleni masaya davet eder. Sonra da dörtlemek için başka bir kişinin gelmesi beklenir. Masa dörtlenir , oyun başlar. Ondan sonra gelenler , bir adıyla koltukçu , bir adıyla yancıdır. Koltukçu veya yancı dediğimiz kişi 4’lü masada en sevdiği kişinin yanına sokularak oturur. Kahveci hiç sormadan yancıya da çayını veya bir başka içeceğini getirir. Oyun devam ettiği sürece birinci yancıdan sonra 2. Ve 3. De gelir. Bu yancılık bir yük değil, masayı şereflendirmedir. Oyun döndükçe yancılar da ana masadakilerden içeceklerini içmeye devam ettirirler.
Ülkemizde 3 yıldır görülen korona nedeniyle kahveler kapanmıştı. Maske dolayısıyla da çok bir araya gelemiyorduk hatta sokaklar da tanıdığımız dostlarla karşılaşınca el sıkmadan uzaktan kafa sallayarak geçiyorduk. Şimdi hastalık azaldı , maske takma işi bitti ama bir başka şey var ki , vurgulamadan geçersek yancılığın neden kültürden düştüğünü anlayabiliriz.
Ekonominin bu kadar bozulduğu ülkemizde herkes günlük harcayacağı bir parayla sokağa çıkıyor. Hatta bazıları da para olmadan çıkıyor , parklarda orada burada vakit geçiriyor. Ekonomik bunalımdan, pahalılıktan hiç kimse birbirini davet edip o güzel kahvesini yudumlayamıyor. Hele hele kahveye ilk gelip de dörtlü masayı kuranlar kapıdan girene buyur edemiyor. Çünkü yancıların içeceği şeylerle masanın hesabı katlandıkça katlanıyor. Son günlerde şunu da gördüm. Oyun kurmuş bir masanın yanına 5. Kişi geliyor ve ayakta dikiliyor. O bekliyor ki ; masadakiler buyur etsin , masada kimse kafayı kaldırmıyor “tısss” bile etmiyor. Çünkü yancı otursa hesap kabaracak. İşte böyle vahim bir durum.
Geçmişte öyle kişiler bilirim ki akşama kadar şehirde gezer, işini yancılıkla götürür. Oyun kurulmuş her masanın yanına bir gider , onlardan bir şey içer hatta masanın üstünde sigara paketi varsa bir de eşantiyon bir sigara varsa alır, bir başka masa bir başka kahve hele akşama kadar dolaştığı yerlerde çay, kahve ve sigara ihtiyacını giderir. Artık ben ilan ediyorum ki : Türkiye’de bitmediyse bile bizim Silifke’de yancılık bitti.
Yazımızı bir fıkra ile sonlandıralım. Cumhuriyetin ilk yıllarında Silifke’den Gülnar’a posta arabası gitmezmiş. Postacı , posta mektuplarını atıyla dağıtırmış. Gülnar’ın ilk köylerine vardığında da yancılık yaparmış ve
Kahvenin kapısından girer girmez herkese bir selam sarkıtır ve sözlerine şöyle devam edermiş :
Geçemedim melengicin soğuğundan kışından
Hele bir cigara verin de içelim dışından.
Tabii köylüler postacıya ayıp olmasın diye bir iki cigara çıkarıp uzatırlarmış.
Postacı bir gün yine bir köye uğramış ve aynı sözleri dile getirmiş :
Geçemedim melengicin soğuğundan kışından
Hele bir cigara verin de içelim dışından
Fakat o kahvedeki uyanık bir köylü ; yancılığı , cepçiliği , dışından cigara içmeyi kaldırmak için şunu söylemiş :
Yağdı yağmur seller aktı
Postacı haberin yok mu dışından cigara vermek bizim köyde kalktı.
İster inanın ister inanmayın . Hepimiz Alman usulüne döndüğümüz günler geldi.
Kalın sağlıcakla.