27 Mayıs 1960’ta ben ilkokul birinci sınıfa yeni başlamıştım. İşte o günlerde biz ihtilalden darbeden habersiz bir köy çocuğu olarak yaşarken o gün Türkiye’de bir ihtilalin olduğunu hatırlamayacak kadar küçüktüm. Ama köyümüzde olan bir telaşı hatırlıyorum. Dedem Bayram Hocanın kardeşi Kerim Hocadan kalma bir Alman martini vardı ki o tüfeği bir şeye sarıp köyümüzün karşısındaki çam ormanının içine çam yapraklarının altına gömmüşlerdi. Nedenini de bilmiyordum. Sonra ne olduysa oldu o tüfeği amcamın torunu bulunduğu yerden çıkardı götürdü. Tüfeği jandarmaya teslim etmiş dediler.
Yıllar ilerledi. 16-17 yaşında yani 1968-69 ve 70 yıllarında Türkiye’deki fikir münakaşalarının içindeki yeri bulduğumuzda biz de milliyetçi maneviyatçı bir ailenin çocuğu olarak kendimizi ülkücü harekatın içinde bulduk. 1970’li yıllarda Özer Revanoğlu’nun (Silifke’den) MHP’den Mersin milletvekili adayı olmasıyla birlikte bir genç öğretmen olarak onunla birlikte seçim gezilerine katıldım. Özer Revanoğlu konuştuktan sonra köyden bazılarının sorduğu ilk soru şuydu : çok iyisiniz de 27 mayısı Türkeş yaptı ama devamında da Menderes’i astırdı ? İşte bu soru karşısında Özer Revanoğlu bildiklerini söylemiş olsa da bu soruların bize de sorulabileceğini düşünerek bulduğumuz her kitabı karıştırırdık. İşte o kitaplardan Türkeş’in ihtilal ve Menderes ile ilgili bazı sözcükleri hatırımda.
Türkeş diyor ki : “27 Mayıs ihtilalini ülkenin kötü gidişi adına yaptık. Biz ihtilali bazı şeyler için yaptık. Doktor neşterleriyle ülkedeki bazı sorunları tedavi edecektik. Fakat doktor neşterlerinin yerine tedavicilerin bir kısmı kasap bıçaklarını kullandılar. Önce Milli Birlik Komitesinden ben dahil 14 kişiyi tasfiye ettiler. Bu 14 kişiyi Türkiye Cumhuriyeti’nin çok uzaklarında bulunan başka ülkelere sürdüler. Beni de Hindistan’a Yeni Delhi Büyükelçisi olarak gönderdiler. Artık bizim herhangi bir şeyimiz kalmamıştı. İşler tamamen Cemal Gürsel’in güdümündü yürüyordu.”
Türkeş’in bir başka sözü şöyle : İhtilali biz yaptık hatta herkes ihtilalde bir makam isterken ben Başbakanlık Müsteşarlığına talip oldum. O zaman neden benim böyle küçük bir göreve talip
olduğumu bilemediler. Oysa başbakanlık müsteşarlığı hükümet idaresinin tam omurgasıydı. İhtilale giden rayları biz döşedik fakat bizi tasfiye ettikten sonra o rayların üzerine koydukları o vagonlarla bizi tasfiye edenler istediklere yere ulaştılar.
Türkeş Menderes’in asımlısı konusunu da şöyle söylüyordu “ Başta böyle bir şey yoktu ama ben Yeni Delhi’deyken Menderes’i asma kararı verdiler. Bunun iyi olmayacağını ülkede böyle bir konunun Türk Milletini memnun etmeyeceğini bir mektuba yazıp başta Cemal Gürsel ve Milli Birlik Komitesine gönderdim. Kimseden cevap alamadım. Şimdi bende Türkiye’de siyaset yapıyorum. Bana Menderes’i astırdı diyenlere şu soruyu soruyorum. Sizler Menderes için çocuklarınızı kurban edecektiniz. Neden Menderes’in asılması sırasında yassıadaya bir hareketle abluka geliştirmediniz ? Ben bütün okuduğum kaynaklar içinde eğer ki Menderes asılmasaydı Türkeş’te Milli Birlik komitesinden tasfiye edilmeseydi Türkiye’de Başbakanlık Müsteşarı olan Türkeş’in kurduğu Devlet planlama teşkilatı yanında daha birçok kurumlar kurulacak , 60 ihtilaliyla varacağı hedefi belli olan bir Türkiye olacaktı. Bu böyle olmadı. Bilmiyorum şimdi 61 anayasası desek kimler hatırlar . Çünkü o günden bu yana birçok anayasa geldi. 1961 anayasasında Türkiye Cumhuriyeti’nde yasama yürütme ve yargı ayrı ayrıydı. Şimdi oturup bugünkü anayasa ile o günün anayasasını bir gözden geçirmek gerekir. Şunu hep söylüyoruz Türkeş’in ağzıyla. “ En iyi ihtilal en kötü demokrasiden daha kötüdür.” Geçmiş yıllarda kutladığımız 27 mayıs hürriyet ve anayasa bayramı bugün yok. Olması da gerekmiyor. Milletin bir kısmını yok ederek yok ettiğimiz kişilerin sempatizanlığını yok ederek . bir yere varılmayacağını söyleyerek güçlü anayasa güçlü devlet ve anayasanın başındaki ilkeleri muhafaza ederek bir idare sistemiyle demokrasiden ödün vermeden ülke insanlarını birbirine karşı düşman etmeden hepimiz birbirimizi sevelim sevilelim.