Birçok dengeyi gözeterek sürdürülen Baas Partisi, 27 Kasım’da başlayıp 8 Aralık’ta Şam’ın düşmesiyle, ülkede yönetimi ele geçiren cihatçı gruplar büyük bir zafer kutlaması yaparken kendilerini destekleyen üç ana gücün, ABD-AB- Siyonizm üçlüsünün, Suriye topraklarını kelle kesen kol koparan çetelere teslim edeceğini düşünmek büyük bir öngörüsüzlüktür.
8 Aralık’ta Şam’ın düşmesinin hemen ardından 9 Aralık’ta Siyonist Netanyahu iktidarı işgale başladı. Golan Tepeleri’nin Suriye tarafındaki eteklerine indi, oradan da ülke içlerine doğru işgali genişletti. İsrail ‘vaat edilmiş toprakları’ parça parça işgal edecek ve Büyük İsrail devletini kuracak. Bugün 10 Aralık ve Siyonist tanklar Şam kapılarında. 11-12 Aralık günlerinde Şam’ı işgal edecekleri ortada. İsrail ve ABD silahlandırıp eğittikleri HTŞ gruplarını Esad güçlerinin üzerine göndereceğini, basından öğrendiğimiz kadarıyla, Türkiye Cumhuriyeti hükümetine resmen bildirmiş. Öyle anlaşılıyor ki hükümetimizden bir karşı duruş olmamış.
Her yaptığını doğru görmediğimiz, ancak emperyalist işgale geçit vermediğini dikte ettiğimiz Esad rejimi İran ve Rusya’nın büyük desteğiyle Siyonizm’in bu emelleri karşısında duvar örüyor, hem Arap dünyasını hem de ülkesinin çıkarlarını koruyordu.
HTŞ denilen cihatçı sürüler binlerce yıllık Ortadoğu kentlerini ele geçirip yağmalarken İsrail emperyalist oyunun en öndeki aktörü olarak tanklarıyla Suriye topraklarında ilerliyor. Nerede duracağını, hatta durup durmayacağını kestirmek güç. Arkasında AB ve ABD yayılmacı politikalarının tam desteği varken, Suriye yıkılmış, İran nüfuz alanları dağıtılmış, Hizbullah çökertilmiş iken durmasının bir anlamı olur mu? Niçin dursun! Kurulduğu günden beri Filistin ve diğer Arap topraklarını sürekli kendi topraklarına katan Siyonist rejin beklediği en elverişli ortama kavuştu, uzak veya yakın çevresindeki dostlarından aldığı petrol, silah, mühimmat ve malzeme desteğiyle Irak’a ve hatta İran’a kadar uzanan bir alanı işgale başladı.
Bir önceki yazımda bundan sonraki hedefin İran olduğunu belirtmiş, hemen arkasından da ülkemin topraklarına göz dikeceğini yazmıştım. Bu amacı adım adım gerçekleştirmeye başlayan Siyonistleri durduracak hiçbir güç görünmüyor. Burada henüz bir bilinmeyen olarak gördüğümüz İran’daki molla rejiminin elinde olduğu var sayılan nükleer silahları kullanıp kullanmayacağını kestirmek güç. İsrail yayılmacılığının önünü kesmek üzere kullanabilir de. Nu ise büyük bir felaket yaratacaktır. Nükleer tehlike, etkisi doğrudan bizim topraklarımızı etkileyecek, insanlarımızın radyasyona maruz kalmasına yol açacak ve milyonları içeren can kaybıyla sonuçlanabilecektir.
Emperyalistlerle aynı torbada olanın ya kolu-bacağı ya da kafası gider! Ele geçirdiği alanlardaki yer altı ve yer üstü kaynakları, enerji hatlarını uydusu devletlere yedirmez. O aşamada “Big/Pig Brother” postunu giyiverir.
İsrail ve Amerikan basınında HTŞ’yi kendilerinin silahlandırıp eğittiğini TV haberlerinden öğreniyoruz. İsrail başbakanı Netanyahu kendi sözleriyle bu işbirliğini açıkladı. Bu cihatçı devşirme örgütün Suriye’yi savunup savunmayacağını birkaç gün içinde göreceğiz. Büyük olasılıkla savunmayacaktır. Esad’ın gidişini zil çalıp oynayarak kutlayan cihatçıları Irak, Libya ve Afganistan deneyimi bekliyor. Bölünüp parçalanacaklar, bunu anladıklarında çoktan iş işten geçmiş olacak. Libya ve Irak halklarının son pişmanlıkları nasıl işe yaramadıysa, aynı oyun Suriye’de yaşanacak.
Bir hafta öncesine kadar yaşadıkları görece daha huzurlu ortamı artık asla bulamayacaklar. Çünkü Suriye diye bir yurtları olmayacak. Göstermelik koyu karanlık, insan haklarından yoksun şeriat düzeninde belki kısa bir süre kalacaklar ama nihayetinde Siyonistlere bağlı, onların işlerini gören modern kölelere dönüşecekler.
Suriye’yi her zamankinden daha koyu, daha karanlık, daha belirsiz bir süreç bekliyor. Gitmesi için dua ettikleri Esad gitti. Kim oldukları belirsiz, besleme, kafa kesen güruh geldi. Siyonist tanklar işgale girişti. BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) tıkır tıkır işliyor.
Geçmiş ola!